28 Eylül 2010 Salı

duygu yüklü balonlar...

    Duygu yüklü balonlar satın aldım dün…yağmurla birlikte geldiler yanıma…hepsi bileğime bağlıydı.kaçamazlardı hiçbir yere, benimdi hepsi…hepsi hep yanımdaydı…sonsuza kadar bana bağlı olan tek şey balonlarımdı.rengarenk pırıl pırıl…yağmuru getirirlerdi yanıma seviyorum diye…beraber ıslanırdık bileklerime bağladığım ipler ıslanırdı…yağmur damlaları balonlarımın üstüne düştükçe pıt pıt sesler çıkarırdı sonra yavaş yavaş aşağı doğru süzülürdü damlalar…her damlada kıpırdardı bizimkiler…belli ki onlarda yağmuru çok seviyordu.sonsuza kadar onların yanında yağmurda ıslanabilirdim.yağmur onlar yanımdayken sürekli üstüme yağabilirdi…

15 Eylül 2010 Çarşamba

Hayata Sessiz Kalan Pandomimci

       Ben bir oyuncuyum...İnsanları anlatırım sizlere.Hayalleriniz,kabuslarınız olurum.Bir katilken kimsesiz bir sokak çocuğuna dönüşüveririm.Sizin yalnızlığınız olur,sizinle paylaşırım.Üzülürseniz eğlendiririm sizi.Gülümsemeleriniz benim tek emelimdir.alkışlarınızlar ayağa kalkar önünüzde eğilerek size veda ederim.Kırmızı perde kapanıp ışıklar sönünce bir süre beklerim orada tek başıma ama dimdik...sizin gülüşmelerinizi,konuşmalarınızı duyarım.Siz orayı terkedince makyajım yavaş yavaş silinir,kabarık elbisemin etekleri hafifçe söner.Eldivenlerim ellerimden kayıp gider...Tahta sahnede yavaş ve bitkin ayak seslerim duyulur sadece.Yavaşca çıkarım sahneden.Üzerimde günlük elbiselerimle kararmış sokaklarda yürürüm.Hava hep serin olur.Yüzümü,boynumu üşütür.Rüzgarın boynuma daha çok dokunması için örgü atkımı çıkarıp çantama koyarım.Rüzgarın yüzümde,boynumda,saçlarımda gezmesi hep çok hoşuma gitmiştir.

     Gecenin bu saatinde arabalar tek tük geçer caddeden.Evlerin ışıklarıda artık kararmaya başlamıştır.Böyle zamanları çok severim sokakta istediğim gibi yürürüm,ıslık çalarım,şarkı söylerim.Hiç gören duyan olmaz.Kıvrımlı sokakların sonunda evim görünür karanlıklar içinde kalmış perdeleri kapalı...Evimin tahta kapısı hergün beni gıcırdayarak selamlar.Gecenin o vaktinde o kadar yükseklikte sesi çıkarmaya çekinmeyen tek şey benin tahta kapımdır heralde...Bu yüzden o kapı bana hep çok rahat ve özgür gelmiştir.O kuru tahta parçası bile kimseyi önemsemez istediği zaman gıcırdar istediği zaman susar.Ben eve vardığımda kedilerim  uyumuş olur.Uyurken çok masum görünürler...Sonra kalkıp soğuktan kızaran ellerime nemlendirici sürerim kurumamaları için...Nemlendiricilerden nefret ederim ama ellerimi severim.Sonra pencerenin kenarındaki mermere oturup rüzgarın uğultusunu dinlerim.Bazen melodili sesler çıkarır.Bunun farkında olup olmadığını hep merak etmişimdir.Sonra saatin tik takları tüm melodiyi bozar.Bende zamanın işlediğini anlar ve uyumaya çalışırım.Uyurum.Sabah erkenden kalkarım çok geç saatte uyumama rağmen erken kalkıyor olmam beni bile şaşırtır bazen.Sonra hazırlanır derse giderim kedilerim uyanık olur...Sırtlarını okşarım yemeklerini veririm.Dışarısı hala soğuk ve rüzgarlı olur.Atkımı çıkartır çantama koyarım.sokaklar boş olur.İstediğim gibi ıslık çalar , yürürüm...

     Başa mı döndük sizce?Evet sanırım başa döndük.Az önce okuyupta hayal ettiğiniz resim var ya o mutluluğun ya da huzurun resmi değil, sizi hayal kırıklığına uğratmak istemezdim ama o resim yalnızlığın resmi...Hayalleri için,tiyatro için herkesten her şeyden vazgeçmiş bir oyuncunun resmi.Hayata bile sessiz kalmış bir pandomimcinin resmi...Ama hala mutlu olan bir pandomimcinin hemde...Rüzgara bile gülümseyen çocuk kalpli birinin resmi...

11 Eylül 2010 Cumartesi

mutl'u'mutlu

Biraz meşgul olmak, düşünmeye zaman bırakmamak iyi geliyor insana. Yoksa, düşündükçe ne kadar boş olduğunu herşeyin, düşündükçe yalnızlığını, ümitsizce hayaller kurdukça içi kararıyor, huzursuzlanıyor, (u)mutsuzlaşıyor.

Ne güzel sözdür onlar, birbirlerine bir harf kadar yakındırlar, biri yoksa diğeri de olmaz zaten, hayatın en anlamlı parçasıdırlar. Bazen, işte o çok meşgul olduğumuz zamanlar, unutuyoruz ne kadar önemli olduklarını, ikinci plana atıyoruz onları, hele şunları yapalım da onlar ardından gelir zaten, diyoruz. Halbuki onlar da canlı sayılırlar; nasıl ki insanlar kendilerine değer verilmesini isterlerse, kelimeler de bunu isterler aslında. Nasıl ki yalnız, kendine değer verecek kimsesi olmayan insanlar kendi içlerini yiye yiye ölüme gitmeye mahkumdurlar, kelimeler de kendilerine verilen değer sayesinde vardırlar. Biz bazen bilerek ve isteyerek, bazen de fark etmeden içimizdeki nefreti de öldürebiliriz, sevgiyi de. Eğer bunu yapabilme gücüne sahip olduğumuzu biliyorsak kendi yarattığımız duyguların esiri olmaktan kurtuluruz. Ama teslim olmuşsak, bizim o akılla yapabileceğimiz birşey yoktur, çoktan akıntıya kapılmış gidiyoruzdur zaten. Yanımızda mücadele etmemiz gerektiğini söyleyen birileri varsa şayet, tutunacak bir dal buluruz elbet koskoca nehirde.

Yanımızdakiler... Her zaman farklı anlamlara bürünür aslında bu kelime. Bazen arkadaşlarımızdan bahsediyoruzdur, bazen komşularımızdan, bazense ailemizden. Şahıslar değişse de işlevleri aynıdır hep: Yanımızda olmak. Yani bize destek olmak; sadece insanların değil, hayatın bile bize bi tekme vurduğu zamanlarda yerden kalmamız, toparlanmamız, gücümüzü toplayıp herşeye, herkese karşı mücadele edebilme gücünü yeniden kazanmamız için ellerinden geleni yaparlar onlar, tabi gerçekten yanımızdalarsa.

Kimse herşeyi bilerek doğmuyor elbette. Evrenin milyonlarca yıllık dönüşünün içinde geleceğinden habersiz, geçmişini sorgulayan insan, Adem'le Havva'dan bu yana öğrenme denizinin içinde kaybolmuş durumda. Tecrübe ettikçe öğreniyor, geçmişte yaptıklarını yinelememeye çalışıyor. Ama bu süreçte hep aynı kalan, yalnızlığa dayanamadığı gerçeği. Öyle ki, yalnızken rüzgarda savrulan bir kum tanesi hafifliğinde, karanlığın sessizliğine bürünüyor. Engin denizler gibi birden hırçınlaşıyor, kayalara vurmaya, onları parçalamaya başlıyor. Herkese, herşeye saldırmaya başlıyor, kalanları da etrafından uzaklaştırmak istercesine. Pişmanlıklar birbirini kovalıyor, içindeki feryatlar dinmedikçe daha kötülerine sebep oluyor. Dünyanın en akıllı canlısı neden mi buna dur diyemiyor peki? İşte o da kendini çok akıllı sanıyor, insanlardan uzaklaştıkça doğruyla yanlışı ayırt edemez, kendini sorgulayamaz oluyor. Bu noktadan sonra mutsuzlaşıyor ve ona bütün bunları yaşatan hayattan bir beklentisi kalmadığına inandırıyor kendini. Umutsuzlaşıyor.

Demek ki, hayatın en anlamlı parçalarını elde etmek için yanımızda olan veya olacak birilerine ihtiyacımız var. Demek ki, insan tek başına hiçbir şey ifade etmiyor. Demek ki, bizim için yaşam ''onlar''dan ibaret. Demek ki, kendi kendimize gülerek delirdiğimizi düşündüğümüz anlarda bile ''onlar'' gizli. Yanımızdakiler...

Bunca yıldır ''yanımda olanlar''a, ''yanımdakiler''e ve ''yanımda olacaklar''a teşekkür ediyorum, sabahları aynaya baktığımda tebessüm edecek gücü bana verdikleri için.

Ve, eminim biliyolar, onları çok seviyorum.